KİBİR BİR CANAVAR


Telefonu o kadar uzun uzun çaldı ki, sardığı sarmaları bırakıp ellerini yıkayıp cevap vermek zorunda kaldı Ayşe. Kocası çok sevdiği için sarma yapmayı öğrenmişti ama yeni yeni sarmaya başladığı için, full konsantrasyon ona odaklanıp araya başka iş sokmazdı aslında…

 

Mübarek, arayan her kimse maşaALLAH hiiiç pes etmemişti… Meğer arayan, üniversiteden beri hiç kopmadığı dert ortağı Elif‘miş. Telefonu açtığında arkadaşı ağlıyordu… 

“Elif kuzum ne oldu? Neden ağlıyorsun?”

“Ayşe…Ayşe …”

“Kuzum, ne oldu anlat bak korkmaya başladım...”

“Yok… korkma, sadece üzgünüm… Anlatacağım…”

 

Ayşe’nin aklına türlü senaryolar geldi. Annesine mi bir şey olmuştu acaba kızın? Kocası mı, çocuğu mu? Kime ne oldu acaba?

 

“Ayşe, Ahmet’le çok kötü kavga ettik, hiç böyle olmamıştık…” 

“Ne oldu kuzum mesele ne? Neden kavga ettiniz?”

“Çok kırdı beni, çok. Bu dediklerini ömrümce unutmayacağım, bir anda evden çıktım, bir daha nasıl döneceğim bilmiyorum. Şimdi sana anlatınca diyeceksin ki evliliğini bitirecek kadar büyük bir mesele değil, ama canımı o kadar yaktı ki dedikleri, bi daha yüzüne nasıl bakacağım bilmiyorum…”

“Ayşe kuzum artık anlatacak mısın ne oldu?”

“Biliyorsun, bir süredir çocuk sahibi olmaya çalışıyoruz… Bu süreçte biraz yıprandık zaten, denedik denedik olmadı… biz de mevzuyu kapattık, denemeyi de bıraktık. Ama biraz önce televizyonun arkasındaki tozları gördü, bana “sen kadın olsaydın ALLAH da sana bir çocuk verirdi elbet, belli ki hakedişin yok” dedi. Düşünebiliyor musun? Ben haketmediğim için, kadınlığım yetmediği için çocuğum olmuyormuş. Bir görseydin, kalbim patlayacak zannettim üzüntümden, kızgınlığımdan, şaşkınlığımdan… Ben elimden geleni yapıyorum ama diyelim ki gerçekten öyle, bu böyle mi söylenir? Böyle söylediğinde ben bir anda daha mı kadınsı olacağım? Bu tarz neyi çözdü şimdi?” 

 

Ayşe şok olmuştu, arkadaşına ne diyeceğini bilemedi. Sadece dinliyordu… “Neresinden tutacağım olayın, nasıl teselli edeceğim şimdi?” dedi içinden…

 

Ahmet’i tanıdığından beri kibrine hep şahit olmuştu. Gerçekten çok düzgün bir ailede yetişmiş, hep yüksek notlar almış, çok kitap okumuş, araştırmış ama ne yazık ki bilginin kibrine yenilmişti…

 

İnsanın ilmi, bilgisi gücünden fazla olunca güç sarhoşu olup herkese kafasına göre “sen şunu hak ediyorsun, bunu hak etmiyorsun, senin problemin bu, sen şunu anlamazsın” diyebilme hakkına sahip olduğunu zannediyordu… 

 

Aklına Hz. Yusuf geldi. Yusuf Suresi’ni araştırırken şuna denk gelmişti; Yusuf kelimesi esef ile benzer kökten gelir. Esef; üzüntü demektir. Gerçekten adı gibi üzüntülerle başlayan bir hayatı var Yusuf’un. Beraber oynamak için yanlarına çağıran abilerinin onu kuyuya bırakıp gittiği Yusuf… Köle olarak satılan, ev sahibi tarafından tacize varacak kadar rahatsız edilen, sonra iftira ile hapse atılan Yusuf… 

 

Bunların hepsinde Yusuf direk RAB’bine dönüp kendisi ile ilgili hayır talep ederken sadece tek bir yerde ALLAH’a dönmeden önce karşıdakine öfkesini dile getiriyor. Kardeşleri ona hırsız dediğinde… 

 

“Yusuf bunu içinde gizledi…” 

Neredeyse “hayır, Yusuf benim ve hırsızlık yapmadım” diyecekti… içinde gizlemek için çabalamak zorunda kaldı. Üzüldü Yusuf…

 

 “Siz daha kötü durumdasınız, ALLAH bu bana hırsız dediğiniz olayın gerçeğinin ne olduğunu biliyor” dedi… Nasıl olsa ALLAH gerçekte hırsız olmadığımı biliyor… Ama sizin neler ettiğinizi de biliyor! Bana demeden önce dönüp kendinize baksaydınız keşke! Bana hırsız demeden önce, babamdan çaldığınız evladı düşünseydiniz önce! Siz unuttunuz, insan günahını unutmaya meyillidir çünkü. Ama ALLAH unutmaz… o her şeyin iç yüzünü en iyi bilendir…

 

Bu ayetlerden şunu anlamıştı Ayşe; sözler, davranışlardan daha çok can yakıyor… Öyle tokat vardır ki unutursun, öyle söz vardır ki ömür boyu unutamazsın… 

 

Ve kibir, bir canavar gibi bekliyor pusuda…

 

İnsanın en yükseğe ancak küçülerek varacağını unutturan o kibir…

İyi olan her şeyi yakıp yıkan,

Bir anlık “ben üstünüm” hissi için sonsuza dek aşağılananlardan olmayı kabul ettiren o kibir…

Bir canavar gibi…

İyi olan her şeyi yakıp yıkan…

Yorumlar

  1. Nursena GECÜ15 Mart 2024 17:03

    Allaha havale edip beklemenin sonucunda Rabbimizin en güzelini herkese hak ettiği şekilde vericeğine iman etmek. Bu iman kibrin de boş üstünlüğünle de boş konuşucak ağzın varken susmanın da gücünü hissettiriyor insana.
    Kaleminize sağlık🩷

    YanıtlaSil
  2. RABİA NUR KAPLAN15 Mart 2024 21:11

    Rabbim bize Hz. Yusuf teslimiyeti nasip etsin.
    Tevazu ile yaşayan kibire karşı duranlardan olalım inşAllah.
    “ Üstünlük ancak takvadadır. “ diyor Rabbimiz ayetinde.
    Kendini bilen , yaratıcısını bilen, yolu hak olan , kibiri ve öfkeyi yok sayan , takva sahiplerinden olanlardan olabilmek duasıyla. 🤲🏻

    YanıtlaSil
  3. Kocası Ahmet'e ve onun gibi düşünenlere soruyorum: size verilenler sizi kibirli yaptığında kime benziyorsunuz? Ben üstünüm diyen kimdi?... Ve onun sonu neresiydi?

    YanıtlaSil
  4. Kibir duygusu da dahil, Duygu kontrolü ve daha birçok şeyi öğrendiğimiz deneyimsel tasarım öğretisi seminerlerine çok teşekkür ediyorum.

    YanıtlaSil
  5. Ne kadar büyük olabilirsin ki koca kainatta nokta kadar yer tutarken?

    YanıtlaSil
  6. Okadar kibir bürümüş ki ALLAHIN hesaplarına da karışır olmuşuz ve o kadar tevazu sahibi olmuşuz ki Yusufi yaşayıp sabır göstermişiz. insanoğlu her yönüyle bize örnek. Görebilelim hayata geçirebilelim inşallah

    YanıtlaSil

Yorum Gönder