Sabah olmuştu, tertemiz ferah bir hava vardı dışarıda.
Kendi kendine, “Bugün yeni hayatının ilk günü,” dedi Berna. Güneş bile farklı doğmuştu sanki. “Bundan sonrasının daha iyi olması için çaba sarf edeceğim,” dedi.
Tam 23 yıl olmuştu Faruk ile evleneli. Tam 23 yıl boyunca onun eziyetlerine, aşağılamalarına katlanmış. Küçümsemelerini, hor görmelerini görmezden gelmişti. Nasıl yapmıştı bunu anlayamıyordu bir türlü.
Tabii ki iyi günleri, güzel günleri de olmuştu. Her şey çok güzel başlamıştı. Faruk, Berna’ya karşı çok ilgili ve dikkatliydi. En önemlisi de cömertti Faruk. Cömertliği Berna’yı çok etkilemişti. İsteyen herkese veriyor, çok hayır ve yardım yapıyordu. Olumlu çok özelliği vardı. Yoksa o mu öyle sanmıştı?
Aslında nişanlıyken de yanlış davranışlarını sezinlemişti. Bazen görüyordu. Faruk elemanlarına veya şoförüne çok kötü davranıyordu. Bazen de annesine ya da kız kardeşine bağırdığı zamanlar olmuştu. Berna o zaman bunu strese, iş hayatının getirdiği baskıya bağlamıştı. En çok şaşırdığı şey de Faruk’un elemanlarından hiçbiri onu bırakıp gitmiyordu. “Ayrılacağım, çok sıkıldım,” diyorlardı. Fakat yine de elemanları işten asla ayrılmıyordu. Çok uzun zamandır yanında çalışan elemanları vardı.
Şimdi düşününce bazı şeylerin farkına varıyordu. O zamanlar şoförüne nasıl davranıyorsa, evliliklerinde de öyle Berna'yı aşağılamıştı. Her şey nasıl da iz ve işaretini veriyordu. Ama o görememişti. Belki de görmek istememişti. Neden peki? Çünkü onu çok beğenmişti. Tam aradığı mükemmel erkeğin o olduğunu düşünmüştü. Tabii yıllar içerisinde hiç de mükemmel olmadığını anlamıştı.
Zaman içinde Faruk’un işleri yoğunlaşmıştı. Tabii Berna'ya olan ilgisi de azalmıştı. Evliliklerinin 5.yılında kızları Semanur doğmuştu. Ne kadar da mutlu olmuşlardı. Faruk, onun üstüne titriyor, başına bir şey gelmesinden çok endişe ediyordu. Ne var ki, çocukları büyüdükçe aralarındaki uçurum gittikçe açılıyordu sanki. Eskisi gibi dışarıda yemek yemiyor, birbirleri ile vakit geçirmiyorlardı. Bütün sohbet kızları etrafında dönüyordu. Sema ne yaptı? Ne kadar da tatlıydı. Dünyanın en güzel kızıydı o. En akıllı en zekisiydi. Tabii ne de olsa Faruk’un ailesine çekmişti. Onun annesi de çok zekiydi zaten.
Berna'nın düşünceleri geçmişe takılıp kaldı. Ne olduysa oldu, ona gereğinden fazla değer vermişti. Her değer verdiğinde ise Faruk’taki değeri azalıyordu sanki. Aslında kendi yapıp ettiklerinden dolayı bu hale geldiğinin farkındaydı. Ama Faruk’un da hoşuna gitmişti. Kendini çok önemli hissetmişti ki bu ilgiyi onun hakkı görüyordu. Ömür boyu annesi, babası, kız kardeşi, tüm ailesi onu çok önemsiyordu. Faruk ailesindeki hemen herkese bir iş olanağı sağlamıştı. Birçok kişinin eksiğini tamamlamış, istedikleri hayatı yaşamalarını kolaylaştırmıştı.
“O çok önemliydi!” Bu cümle kafasının içinde yankılanıp duruyordu. Bu çarkın içine kendisi de girmişti. Fakat 23 yıl sonra bir şeyler kafasına dank etmişti. Bilincini açan o olayı düşündü.
Berna kızıyla tatildeyken bir anda sosyal medyada önüne düşen bir resim gördü. Faruk bir başka kadına sarılıyordu. Beyninden vurulmuşa döndü. Bu nasıl olabilirdi? Hemen eşini aradı. “Ne yapıyorsun, nasılsın?” dedi. Sesi titriyordu ancak belli etmemeye çalışıyordu. “İyiyim, arkadaşlarımla dışarıda akşam yemeğindeyim,” dedi. Düpedüz yalan söylüyordu! Çekilen fotoğrafta bir ipucu aradı. Fotoğraf yurtdışında bir otelin terasında çekilmişti. Zihni sorular sormaya başladı. “Acaba bana bugüne kadar söylediği başka yalanlar da var mıydı?” diye düşündü. Kuşkulandığı zamanlar olduğunu hatırladı. Ama hiç kondurmamıştı. Gerçekten aldatabileceğini hiç düşünememişti. Nasıl da hiçbir şey olmamış gibi hayatına devam edebiliyordu? Aklı almıyordu bir türlü. Döndüğünde konuşmaya karar verdi. Ama yılların getirdiği bir alışkanlık vardı. Evi, arkadaşları, komşuları, katıldığı toplantılar vardı. Ailecek görüştükleri kişiler, alıştığı bir yaşam standardı vardı. Boşanarak bütün bunları kaybedeceğini düşününce tereddüt etti.
Kızı artık 18 yaşına geldiğinde bir karar vermesi gerektiğini biliyordu. Hak edene hak ettiği değeri veriyor olmak. Adalet işte budur diye düşündü. Yıllar sonra ona fazlasıyla değer verirken kendini ne kadar ihmal ettiğini anladı. Kendisine ne kadar da az değer vermişti. Bütün sevgisini sanki Faruk’a akıtmıştı. Karşılığında ise evliliği boyunca kendisini değersiz hissetmişti. Bunun sebebi olarak kocasını görmüştü. Ancak şimdi asıl problemi çözmesi gereken kişinin kendisi olduğunu anlamıştı.
Artık gözünün önünde beliren perde kalkmıştı sanki. “Acaba onsuz bir hayat nasıl olurdu?” diye düşündü. Bu evde yaşamasam, bu hayat standardım olmasa ne olur? Daha küçük bir evde yaşayamaz mıyım? “Etrafına baktı, eşyalarına baktı, bunlar olmasa da olur herhalde,” dedi. Elini cilalı masasının üzerinde gezdiriyordu bir yandan. Ne kadar da güzel bir masaydı, masif ahşaptı, çok kaliteliydi. Bahçesine baktı, çiçeklerine, onları çok seviyordu. Hoşuna gidiyordu bahçe ile uğraşmak ama bütün bunlara değer miydi? Vazgeçemez miydi bunlardan?
Bal gibi de vazgeçebilirdi. “Bunların hiçbir önemi yok” dedi içinden. Eşinin Çin’den aldığı çok hoş bir vazoyu inceledi. “Bunlar olmasa da olur,” diye içinden geçirdi. İçinden bir şeyler taşarken vazoyu duvara tüm gücüyle fırlattı. Tıpkı onun kalbi gibi vazo paramparça oldu.
Hayat belki bugüne kadar, buraya kadar böyle gelmişti. Ama bundan sonra böyle devam etmeyecekti. Çayından bir yudum daha aldı… Tam 23 yıl…
Kızı 18 yaşındaydı, acaba o nasıl tepki verecekti bu kararına? Ona neler anlatacaktı? Kendi yaptığı hataları yapmasını nasıl önleyebilirdi. Ona eş seçerken nelere dikkat etmesi gerektiğini nasıl anlatacaktı? Evlilik neydi, nasıl olmalıydı? Henüz daha hayatın başındayken ona kendi hayatından deneyim transferi yapabilecekti. Acaba dinler miydi? Neler yaşadığını anlayabilecek miydi?
Evlilik iki kişinin bir olmasıydı. İki kişinin aile olmasıyla başlayan bir süreçti. Böyle başlamış ama böyle devam etmemişti. Şimdi ise ödenilen bedelleri geri çekme zamanıydı. İnsan en çok bedel ödediklerinden vazgeçemiyordu. Eşine, mutfağına, bahçesindeki çiçeğe kadar bedel ödeyen tek bir kişiydi. Tek başına yürüttüğü, sadakatin olmadığı bir evlilik ise ev arkadaşlığıydı sadece.
Haydi Berna, dedi kendi kendine; “Ertelenen her şey büyür. Bu işi bir an önce bitirmen gerekiyor."
İnsanoğlu kaybetme korkusuyla ne kadar taviz verebiliyor... Nasıl da ince çizgide yavaş yavaş bedellerini çekemez hale geliyor... Aman canım ne olacak ki bu seferlik evet desem kocam değil mi? Çocuğum değil mi?... Emeğinize sağlık...
YanıtlaSilİnsan gerçeği, ya ilimle ya büyüttüğü problemleriyle öğrenir... İlim, deneyimleri transfer etmektir... Problemleri yaşamadan çözmenin bir yolu olduğunu bilmek konfor getiriyor... Acıyla yaşanan 23 yıla gerek kalmıyor...
YanıtlaSil