NE EKERSEN ONU BİÇERSİN
Aysun, iyi bir şirkette, iyi bir mevkiye ulaşmış hayatına devam ediyordu. Orta yaşlara gelmiş, evlenip iki çocuk sahibi olmuştu. Ama küçüklüğünden beri her yaptığı yanlışı yalan söyleyerek kapatmaya çalışıyordu. Bu davranışı ustalaştırmış ve yalanlarını bu günlere kadar taşımıştı.
Aysun, her sıkıştığında yalan söylüyor, o anda sadece anlık olarak acıdan kurtulmayı istiyordu. Daha sonra olacakları hiç düşünmüyordu. Yalan söyleyerek başkalarına yaptığı haksızlığı aklına bile getirmiyordu.
Aysun’un eşi Levent, onun tam tersiydi. Dürüstlüğe çok önem verir, işlerini doğruluk ve dürüstlük prensibiyle yürütürdü. Sözüne güvenilen ve kendisine danışılan biriydi. Aysun’u bu davranışı yüzünden birçok kez uyarmış olmasına rağmen Aysun, bu konuyla ilgili kendisini değiştirmeye yönelik bir çaba göstermemişti. Hatta gün geçtikçe bunu daha da ilerletmişti.
Yalan söylemek normal mi?
Çocukları Kübra ve Turan büyümüş, ilkokul çağına gelmişlerdi. Onlar da annesi gibi, yanlış yaptıklarında durumdan kurtulmak için yalan söylüyorlar ve en kötüsü de bunun normal olduğunu düşünüyorlardı. Levent, onlara bu konuyla ilgili ceza verse de Aysun, Levent ile bu konuda tartışıyordu.
Aysun, onların çocuk olduğunu, söyledikleri yalanların masum yalanlar olduğunu söylüyordu. Levent ise yalan söylemenin masum bir tarafı olmadığını, alışkanlığa döndüğünde artık normalleşeceğini anlatıyordu.
Bir gün okul çıkışında Turan, arkadaşlarıyla birlikte markete gitti ve orada bir ürünü gizlice cebine koydu. Biri gördü mü diye etrafına bakıyordu ki, beraber gittiği arkadaşlarından Cemil, onun bu yaptığını görmüştü. Cemil ile göz göze geldiler fakat hiçbir şey konuşmadılar.
Cemil, Turan'dan küçüktü. Cemil’in babasının görevi nedeniyle başka bir şehirden buraya taşınmışlardı. Cemil, Turan ile aynı okula gidiyordu. İçe kapanık, hemen iletişim kuramayan bir çocuktu. O gün markete giderken Turan, ‘’Hadi sen de bizimle gel.’’ deyip onu da çağırmıştı. Cemil, önce çok şaşırmış, sonra “Tabi, gelirim.” deyip sevinerek onlara katılmıştı. Cemil, başına geleceklerden habersizdi.
Marketten tam çıkacakken alarmlar çalmaya başladı. Turan panik yapmış, cebindekini yanındaki arkadaşı Cemil'in eline tutuşturmuştu. Turan’ın unuttuğu bir şey vardı: tüm market, kameralar ile izleniyordu. İkisini de market müdürünün yanına götürdüler. Turan, hiçbir şey görmediğini, Cemil’i çok iyi tanımadığını, Cemil’in, okullarına yeni geldiğini ve tuhaf davranışları olduğunu söyledi.
Cemil ise çok şaşkındı, Cemil’in adeta dili tutulmuştu. Zaten küçüklüğünden beri korktuğunda ya da heyecanlandığında kekelerdi. Bu yüzden, sadece “Ben yapmadım.” Diyebildi. Oysa Turan’ı o ürünü cebine atarken görmüştü. Turan'ın da onu gördüğünü görmüştü ama hiçbir şey diyemedi. Tek bir noktaya öylece bakakaldı.
Müdür, ikisini de dinledikten sonra “Dışarıda bekleyin.” diyerek onları kapının önüne çıkardı. Kameralardan olan biteni izleyip, Turan'ın yalan konuştuğunu anladı. Turan'dan, ailesinin telefon numarasını istediler. Turan, ne olduğunu anlamadı ama çok korkmuştu. Annesinin telefon numarasını verecekken müdür, babasının numarasını istedi. Turan o zaman daha çok korktu. Annesini kandırmak kolaydı ama babasını kandıramazdı.
Levent, gelen telefon üzerine koşarak markete geldi. Olan biteni müdürden dinledi ve duyduklarına çok üzüldü. Yolda gelirken Aysun'u da aramıştı. Aysun markete geldi. Önce oğluna sarıldı ve “Korkma anneciğim, ben yanındayım.” dedi.
İnsan, olay anında neye göre karar verir? Duyguları mı aklı mı ön plandadır?
Aysun, Cemil’e bir yandan ters ters baktı. İçeri girip olan biteni dinlemeden bağırmaya başladı. Çocuğuna nasıl böyle davrandıklarını açıklamalarını istedi. Levent, onu susturdu ve olan biteni Aysun’a tek tek anlattı.
Aysun, Levent'in beklediği tepkiyi vermemişti. Onların çocuk olduğunu ve bu tür şeylerin çocuklukta çok normal olduğunu söylemiş, üstelik müdürün onları korkuttuğu için haksız olduğunu savunmuştu. Levent, adeta kulaklarına inanamıyordu. Çocuğunun yalan konuştuğunu ve suçunu bir başkasının üzerine attığını nasıl görmezden gelirdi bir anne?
İnsan, yaptığı yanlışın sonucunu yaşasa bile sebebini düzeltmekten neden kaçar?
İnsan, yaşadıklarının sebebinin yanlış karar verdiğinden dolayı olduğunu niçin göremez?
Oysa, yalan söylemeye kendisi karar vermişti.
Aysun, bunun yalan olmadığını, masumca kendini korumak için söylenen yanlış bir söz olduğunu savunuyordu. “Çocukcağız korkmuştur, heyecanlanmıştır, o an ne yapacağını bilememiştir, yanlış bilgi vermiştir.” diyerek Turan’ı savunuyordu. Levent, işin ciddiyetini anlamıştı. Zaten uzun zamandır düşündüğü şeylerde haklı olduğunu bir kez daha gördü.
İnsana istemediği bir şeyi kim yaptırabilir? İstemeden yalan söylenebilir mi?
Müdürle konuşup Turan ve Cemil’i alıp oradan çıktılar. Cemil’i evine bıraktılar. Levent, Turan’nın Cemil’den özür dilemesini istedi. Turan, istemeyerek de olsa özür diledi. “Kusura bakma, küçük bir yalandı. İstemeden oldu.” dedi. Cemil, “Yalan yalandır. Yalanın büyüğü küçüğü olmaz. Benim babam polis ve bunu bana babam öğretti. Bunları babama anlatacağım.” dedi.
Aysun ve Levent birbirlerine baktılar. Aysun, Cemil’e durumun çocukça oynanan bir oyundan ibaret olduğunu anlatmaya çalışsa da işe yaramadı. Cemil’in babası kapıda tanımadığı insanları ve oğlunu görünce şaşırdı. Cemil söylediği gibi babasına her şeyi anlattı. Cemil’in babası, olanları oğlundan dinlediğinde bunun basit bir olay olmadığını söyledi.
Basit görürlerse ileride çok daha büyük bedeller ödeyeceklerini onlara anlattı. Cemil’in babası, “Bizim karşılaştığımız suçlular, küçük suçlar işlerken sonrasında büyük suçlar işlemeye başlayanlar. Suçlarını da yalan söyleyerek ört bas edenler. Bu kişiler nihayetinde yaşadıklarının sonucunu kadere, talihsizliğe bağlarlar.” dedi.
Levent yolda giderken Aysun’a, “Ya bu yalanları bırakırsın, ya da ben seni bırakırım!” dedi usulca. Aysun, bunun da etkisiyle söylediği yalanlardan dolayı utanmış, pişman olmuştu. Cemil’in babası da haklıydı. Aysun, “Yalan söyleyerek kurtulduğumu düşündüğüm tüm bedeller bir çığ gibi karşımdaydı bugün. Ya kamera olmasaydı, gerçek ortaya çıkmasaydı? Bir çocuk suçsuz yere neler yaşayacaktı?” diye düşündü.
Bu hayatta hepimiz oluşturduğumuz sebeplerin sonuçlarını yaşıyoruz. İnsan, yanlış bir davranış yapıyorsa, bunun sonucu mutlaka zararla biter. Doğru bir davranışta bulunuyorsa bunun sonucunda mutlaka fayda görür.
Yapılan yanlışın sebebini bulup ortadan kaldırmadan, istediğimiz sonuca hiçbir zaman ulaşamayız. Yaşadığımız problemlerde sonuçlara takılıp “Ben bunu hak edecek ne yaptım?” diye düşünmektense hangi yanlış sebepten dolayı bu sonucu yaşadığını düşünüyor olmak, bizi o problemi tekrar tekrar yaşamaktan kurtarır. Böylece insan, problemini de çözmeye başlar.
Aysun, o günden sonra hatasını anlamıştı ve düzelmek istiyordu. Levent, hem yuvasını kurtarmak hem de karısının ve çocuklarının bu yanlış davranışlarından kurtulması için Cemil’in babasının ona önermiş olduğu eğitim programına gitmeye karar verdi. Aysun ile birlikte Deneyimsel Tasarım Öğretisi’nin “Kim Kimdir”, “İlişkilerde Ustalık” ve “Başarı Psikolojisi” eğitimlerini aldılar.
Aysun” Hayatta yaşadığımız tüm olayların, bizim oluşturduğumuz sebeplerin sonuçları olduğunu öğrendiğinde çok şaşırdı. Problemini ne kadar da basite almıştı. Sonucunun buralara kadar geleceğini hiç hesaba katmamıştı.
Bugün ne yaşıyorsak sebebini geçmişte oluşturduğumuzu, bugün oluşturduğumuz sebeplerin ise sonuçlarını gelecekte alacağımızı öğrendiler.
Deneyimsel Tasarım Öğretisi, hayattaki sebep sonuç ilişkisini deşifre eder. Böylece insana doğru sebepler oluşturması için anahtarlar verir.




Azime Bezcioğlu:Verdiğiniz bilgilere teşekkür ederim.Yalan yalandır masumu olmaz.Yılandan korkmam yalandan korktuğum kadar der ya!rahmetli Kayahan çok doğru.Süpersiniz.
YanıtlaSilİnsan gerçekten yaptığı hataların sonuçlarıyla yüzleşmek istemiyor. Sonra da suçu başkalarına atıyor.
YanıtlaSilBu çocuk niye böyle oldu? Z kuşağı çünkü… İlkokul öğretmeni çok sorumsuzdu… Mahallemizde kötü bir çevrede büyüdü… Hiç dışarı çıkamadı ki hep evde tv tablet…
Tüm bunlar olurken “ben ne yapıyordum?” kısmıyla ilgilenmiyor…
Sadece yaşan değil, bir çok konuda kendimize çevirdiniz bizi, teşekkürler.
Günümüzde normalle anormalin karışıklığını çok güzel ayırt eden bir paylaşım olmuş. Emeğinize teşekkür ederim
YanıtlaSilBencede mantıklı yalanın küçüğü büyüğü olmaz çok güzel bir yazı olmuş çok etkilendim herkes bunu okumalı
YanıtlaSilBasite aldığımız hataların nelere mal olduğunu anlayabilsek keşke...
YanıtlaSilGerçekten çok güzel olmuş elinize sağlık
YanıtlaSilAblam eline koluna aklına sağlık çok güzel olmuş yalan yalanı doğrurr bunu hepimiz biliriz ama çok beğendim gönlün kadar güzel sözler eklemişsin başarıların devamını diliyorum öpüyorum seni Ablammm
YanıtlaSilÇok güzel bir yazı olmuş. İnsanlar küçük yaşlarda modelleyerek öğreniyorlar büyüyünce bırakıyorlar mlsf. Mazeret üretmeye geçince ipin ucu kaçıyor.
YanıtlaSilYalan ona inananların gerçeği oluyor.
YanıtlaSilİnsan yalanı bir süre sonra yalanı aslında kendine söylüyor aslında .
YaZi çok güzel olmuş.
Söylenen yalan yaptığının sonucunu kabul edememesi çok güzel anlatılmış...
Ne güzel anlatmışsınız, yüreğinize sağlık
YanıtlaSilYerinde ve çok anlamlı bir yazı olmuş emeğinize ve yüreğinize saglık
YanıtlaSilYalanı çocuklar büyüklerden öğreniyor büyükler küçüklere örnek olmalı aileler birbirlerine yalan konuşmamalı doğru olmayı çocuklarına anlatmalı
YanıtlaSilHer insan bir aynadır. Aynalar kendilerini göremez. Sadece karşısındaki görüntüyü yansıtır. Onun için sadece bakmak görmek değildir. Emeğine yüreğine sağlık kardeşim.
YanıtlaSil