ERTELE-ME
Bugün, büyük gün benim için… Hayaller kurduğum gün geldi çattı! Peşinden koştuğum firmayla en sonunda sözleşmemizi imzaladık. Kalbim yerinden çıkacak gibi. Adımı, altın harflerle yazacak iş dünyası. Ünlü iş insanı “Hakan Ersoy”. Artık her şey bambaşka olacak. Kazandığım paralarla ilk yatırımım araba ve yazlık olur. Yeni hayatım çok güzel olacak… Tam o anda Hakan’ın akşamdan kurduğu alarmın sesi, rüyasından bir anda uyandırdı. Oysa ne de güzel rüyaydı…
“Off! ağız tadıyla bir rüya da göremedim. Nerede bu alarm? İşte buradasın! Neyse beş dakika daha uyuyayım. Sonra kalkarım zaten”. Hakan, tam da uykuya dalmıştı ki saat yine çalmaya başladı. “Ne çabuk ya ne çabuk! Son beş dakika daha ertelesem bir şey olmaz. Hızlıca kalkar hazırlanırım. Zaten kahvaltıyı da iş yerinde yapacağım.” deyip tekrar uykuya daldı. Saat, üçüncü kez çaldığında istemeye istemeye de olsa bir hışımla kalktı yataktan. “Eyvah! geç kalıyorum.”
Bu arada eşi Aynur, söyleniyordu, “Bir uyutmuyorsun insanı. Senin şu saatinin sesinden uykum bölünüp duruyor. Bir gün de tek seferde kalksan dişimi kıracağım.”
İnsan hayatını erteler de farkında değildir.
Apar topar evden çıktı Hakan. Otobüs, gelmesi gereken saatte gelmemişti. Kaç dakika otobüs beklediğini o da bilmiyordu. Kızıp, şikâyet etmeye başladı. “Nerede kaldı bu otobüs? İşe geç kalacağım. Geç kalırsam bu defa patron beni işten çıkarır. Geçen gün zaten benden söz almıştı. Bir daha geç kalmayacaktım. Bu kez gözümün yaşına bakmaz. Bugün otobüsün daha da geç kalacağı tuttu. Buranın otobüs sayısı az. Ondan geç geliyor otobüsler”.
Hakan suçu otobüs sayısına atmıştı. Atmıştı atmasına ama eline ne geçmişti?
İnsan, kendi yaptığı hatanın sebebini, başka şeylerde ararsa, nasıl çözebilir problemini?
İnsan! Ne de çabuk örtüverir hatasının üstünü. Oysa, Hakan değil miydi, sabah üç defa alarmı, uyumak için erteleyen?
İnsan yaşadığı sonuçların, kendi yapıp ettikleriyle ilgili olduğunu bir fark etse…
Bir anlasa sebebinin aslında erteleme problemi olduğunu…
“Oh sonunda otobüs geldi. Mesainin başlamasına çok az kaldı. Yetişmem çok zor. Dur bakalım, belki yetişirim. Of! yine trafik var. Herkes yola çıkmak için adeta bu saati bulmuş. Zaten herkeste araba var artık. İnsanlar yemiyor, içmiyor araba alıyorlar. Ne gerek var bu kadar arabaya? Trafik bu yüzden oluyor. Toplu taşımaya binseler böyle yoğunluk olmayacak. Bunlar yüzünden geç kalıyoruz!
Hakan, telaşlı telaşlı dolmuştan indi. Biraz da yürümesi gerekecekti. Hakan kendi kendine “Son yedi dakika oğlum. Koşsan yetişirsin.” diyerek tabanlara kuvvet, koşmaya başladı. Şirketin kapısından girerken nefes nefeseydi. Kalbinin atış sesini, şirketin güvenlik görevlisi duyacaktı neredeyse. Halinden dolayı biraz mahcup sesle “Günaydın, Ali İhsan Bey.” diyerek geçti içeri.
“Şu haline baksana Hakan. Günlerdir, belki de haftalardır son saniye işe geliyorsun. Değiyor mu şunca yaşadığın gerilime?” diyerek içinden kendine kızıyordu.
İnsan, kendine kızsa da neden davranışını değiştirmez?
İnsanı yaptığı hatadan döndürmeyen nedir?
Ofise, arkadaşlarını selamlayarak girdi Hakan. Masasına oturup çalışması gereken evrakları çıkardı tek tek. “Neyse, bir şeyler atıştırayım. Daha sonra bunlara bakarım. Sonuçta kaçmıyor ya!”
Oysa hayat kaçıyordu elinden. Kim bilir o an yapsa, yapması gerekenleri ertelemese, neler değişecekti dünyasında? Ertelediği an, karşılaşacağı insanları, olayları, güzellikleri, faydayı da kaçırıyordu belki. İşlerini halledip kahvesini sonra da içebilirdi. O kahve kaçmıyordu ya!
Kalktı, mutfağa doğru giderken yönetici asistanı, “Hakan Bey, müdürümüz sizi odasına çağırıyor. Hem de hemen!” dedi tuhaf bir sesle.
Ne zaman? Hemen mi? Sonra mı?
Hakan odaya girdiğinde tüm gözler ona dikilmiş, gözlerinden ateş saçar gibi bakıyorlardı. Müdürün yüzü kıpkırmızıydı.
“Hakan Bey, uzatmadan direkt söze gireceğim. Sizi işe aldığımız günden beri ya son dakika geliyorsunuz ya da geç kalıyorsunuz. Sizi daha önce uyarmıştık ama değişen bir şey olmadı. İki hafta önce size “önemli” başlıklı bir e-posta atmıştık. Bugüne yetişmesi gereken bir dosya vardı.
Peki, dosya nerede? Yok. Sizin geciktirdiğiniz bu iş, bize kaça mâl oldu biliyor musunuz? Size pahalıya mâl olacağı kesin. Kovuldunuz!” dedi. Sesini yükselterek.
Hakan, o an ne diyeceğini bilemedi. Ne diyebilirdi ki? Ben uykuyu çok seviyorum keyif alıyorum, kalkamıyorum, saati erteliyorum mu? İşte bulmaca çözmek, izleyemediğim maçın özetini izlemek daha eğlenceli mi? Dosyaları hazırlamak bana zor geldi, erteledim mi? Ne diyecekti?
O küçük ötelemeler, ne kadar büyük kayıplara neden olmuştu aslında…
İnsan şu anda sahip olduğu her şeyin sonsuza kadar onun olacağını zanneder.
“Keşke, yapmasaydım.” dedi içinden.
Hakan, işlerini ertelemeyip yapılacaklara erkenden başlasaydı, belki bunların hiçbiri olmayacaktı. İşleri tıkır tıkır ilerleyecekti. Yapılacaklar listesi hazırlayıp sonrasında onları öncelik sırasına koysaydı bunları yaşamayacaktı.
İnsan, yapması gerekenleri, ya o an aldığı keyfi bırakmak istemediği için ya da yapacağı işteki zorluktan kaçmak için erteler.
Peki, erteledikçe zorluklar azalır mı? artar mı?
İnsan evlenebilecek imkanlara sahipken, evlenmeyi istemesine rağmen neden erteler?
“Bekarlıktaki rahatım kaçmasın, yemeğimi yapan, çamaşırımı yıkayan, temizliğimi yapan bir annem var. Evin ihtiyaçlarını alan, faturaları ödeyen bir babam var. Arkadaşlarımla gezip tozuyorum, hayatımı yaşıyorum. Daha vakti var evliliğin.” diyerek bekarlığın keyfini sürer ve evliliği sonraya atar.
Bir öğrenci, derslerine çalışmayı neden erteler?
“Çalışmam lazım, biliyorum ama sevdiğim oyunun başından kalkamıyorum. Oynarken çok eğleniyorum. Sabah erken kalkar dersimi çalışırım ne olacak?” deyip ders çalışmayı erteler.
Bir çalışan, neden hazırlaması gereken sunum dosyasını erteler?
“Zaman bulamıyorum bir türlü. Misafiriydi, arkadaşlarla doğum günü partisiydi, iş arkadaşımın dertlerini dinlemekti… Arada bir de sevdiğim diziyi izleyeyim derken hazırlayamadım. Çok hızlı geçiyor zaman. Sunum bir ay önce verilmişti ama daha dün gibi. Ne zor işler bu işler.” diyerek işlerini öncelik sırasına sokamayıp zamanını hor kullanır. Kolay olanı keyif vereni öne alır, zor geleni sonraya atar.
İnsan, kendi elleri ile açtığı çukura kendisini düşürür. Ertelediğinde büyüdükçe büyür o ev işleri, projeler, sunumlar, ödevler, dersler, evlilik…
Ertelemeden, hemen yap ki, küçüldükçe küçülsün zorluklar.
Halbuki insan, yapması gerekenleri hemen yapınca, zorluklar küçüldükçe küçülür. “Hemen yaptım bitti. Anlamadım, sanki daha yapmamışım gibi geliyor.” der. Kolaylaşır o zorluklar.
İnsan, hatasından da doğruları öğrenir. Yeter ki o hataları tekrarlamasın.
İnsan, ertelemeden nasıl harekete geçer?
Ertelemeyi nasıl bırakır?
Ertelediğinde neleri kaçırır?
Deneyimsel Tasarım Öğretisi, insanların geçmişte yaşadıklarına bakıp ders çıkarır. Kimse hayatını “keşkelerle” doldurmasın diye. Herkes iyi kilerle hayatını şenlendirdin diye. İnsanlar, işte, okulda, evde, ilişkilerinde mutlu ve başarılı olsunlar diye.
Deneyimsel Tasarım Öğretisi, insanların yapması gerekenleri ertelemediği bir hayat sürmesi için ihtiyaç duyduğu yöntemleri öğretir.
Ne kadar güzel anlatılmış. Erteleye erteleye olayları içinden çıkılmaz hale getiriyoruz. Biriktikçe daha zorlaşıyor işler
YanıtlaSilHayatımın problemini Bu satırlara nasıl sığdırdınız anlamıyorum ama her satırına katılıyorum her cümlesinin Altını çiziyorum hayatımın gerçek problemi ile beni yüzleştirdiğiniz için sizlere minnettarım bu yazılarınızın devamını sabırsızlıkla bekliyorum Ellerinize sağlık kalemlerinize sağlık
YanıtlaSilİnsanın hayatın akışında farkedemediği probleminin asıl nedenini belirten güzel bir yazı olmuş kaleminize sağlık ❤️
YanıtlaSilO pişmanlık o kadar acı ki…
YanıtlaSilKeşke zamanım varken yapsaydım…
Ertelememeyi, öğrenebilmek dileğiyle…
Yapılacaklar listesi ve öncelik sıralaması çok güzel bir yöntem. Teşekkür ederim🌸
YanıtlaSilSürekli yaşadığım problemlerin cevabını yazınızda buldum çok teşekkür ederim. Zaman yetmiyor diyen herkese yazınızı okutacağım
YanıtlaSilErtelemeyin başlangıçta ne kadar cazip sonucunun ne kadar acı olduğunu çok güzel anlatmış...
YanıtlaSilHayatı kolaylaştıracak ve problemi ilk aşamada çözmek için, ne güzel bir paylaşım. Emeğinize ve kaleminize sağlık...
YanıtlaSilBu kelime artık sürekli aklımda olacak. Üşendiğim anda ERTELE-ME diye hatirlatacağım kendime. Elinize sağlık
YanıtlaSilÇok duyduğumuz bir kelime ama gerçekten Ertele-me‘diğimizde karşılığı çok çok fazla kaleminize yüreginize sağlık🌿
YanıtlaSilİnsan kendi elleri ile açtığı çukura, kendisini düşer. Ertelediğinde büyüdükçe büyür o ev işleri, projeler, sunumlar, ödevler, dersler, evlilik…
Çok güzel bir yazı 🌸
Ertelenen her şey büyür… insanı anlık zevkleri ertelemeye iter de iter… kaleminize sağlık
YanıtlaSil“işlerini öncelik sırasına sokamayıp zamanını hor kullanır. Kolay olanı keyif vereni öne alır, zor geleni sonraya atar….”
YanıtlaSilNe kadar özet bir anlatım.
Gerçekten sıraya koyamadığında erteler diğer işini yapar ama o keyif bereni öne aldığı için zor olanı yapmakta daha da zorlanır…
Teşekkür ederiz bu farkındalık için 🌹
Önem sırası…
YanıtlaSilBir de bazen kendimizi kandırıyoruz ya, “kötü bişey yapmıyorum ki, bu da iyi bir iş” diye… Ama asıl ertelenmemesi gerekeni erteliyoruz.
Öğrencilerin hazırlanmaya başlamadan masayı toplayayım diye kendini kandırırken saatler geçmesi gibi… “şunu da yapayım, başlicamm” 🙈
Gerçekten çok etkili bir metin olmuş çok teşekkür ederim
YanıtlaSilErteleme,en çok yaptığım şeydi.bir suredir daha farkindayim,daha farklı davranıp ertelemmemeye çabalıyorum
YanıtlaSilÇok güzel bir yazı olmuş kaleminize sağlık ertelenen herşey büyür ne kadar doğru
YanıtlaSilErtelenen her şey büyür,sizden öğrenmiştim hocam,elinize emeğinize sağlık çok güzel ozetlemissiniz iyi ki varsınız 🙏🙏♥️🙏🙏
YanıtlaSilErtelen her şey büyüye büyüye bize geri geliyor ne yazık ki bunu çok güzel ifade etmişsiniz. Ellerinize sağlık…🌻
YanıtlaSilNe zor kabullenmek yaptıklarını ve yapmadıklarını, kendini bir an gördüm sanıyorsun ama uygulamayı erteliyorsun!. Sonra da denedim olmadı diyorsun. Sorun ertelemek☺️ Emeğinize sağlık Hocam💐
YanıtlaSilBu yazıyı telefondan açıp, sürekli sonra okurum diyip, en iyi ihtimalle 3 ay sonra okuyor olmam :(
YanıtlaSil