Seçmek için günlerini harcadığı camı kırık duvar saatine takıldı İpek’in gözü. Yelkovan ve akrebin çıkarttığı her tıkırtı sinirini biraz daha bozuyordu.
Kapıyı hızlıca çarpıp giden kocasının ardından derin düşüncelere dalmıştı. Ne zaman, nasıl bu hale gelmişlerdi anlayamıyordu. Delicesine âşık olup, uğruna ailesini karşısına aldığı adam değil miydi Selim? Peki ya şimdi neden hayatta canını en çok yakan kişi oydu?
Neden düzeltemiyordu dengesi bozulmuş bu evliliği? Neden bir kısırdöngünün içinde sıkışıp kalmıştı?
***
Sosyal medyada paylaştığı gösterişli evlilik teklifinin ardından koşturmaca başlamıştı. İpek, nişanlısının iş yoğunluğundan dolayı tüm sorumlulukları tek başına üstlenmişti. Ancak, heyecanı yorgunluğunu bastırıyordu. Her şeyin kusursuz olmasına özen gösteriyordu. Düğünü, gelinliği, mobilya seçimi, kahve makinesinin diğer küçük ev aletleriyle renk uyumu gibi birçok detay vardı düşünülecek…
Verdiği her bir uğraş, geçirdiği her yorgun gün onu şimdiden, yaşayacakları eve bağlamıştı bile. Sevdiği adamla kuracağı mutlu yuva için tüm bu yorgunluğa değerdi. Selim’e yapacak hiçbir şey bırakmıyordu. Her şeye yetişmeye çalışıyordu. Onun bu koşturmasını gören annesi bir gün:
- Kızım sen tek başına evlenmiyorsun, Selim de sorumluluklarını yerine getirmeli. Bu kadar işe tek başına yetişmeye çalışman doğru değil.
- Annecim, Selim çok yoğun çalışıyor. Evlilik hazırlıkları ile uğraşmaya hiç vakti yok.
Yine aynı şekilde İpek’in yakın arkadaşı Meltem de hazırlıkları tek başına üstlenmesinin hata olduğunu düşünüyor ve İpek’i uyarıyordu.
- İpek’ciğim evlilik iki kişiliktir. Sen Selim’i şimdiden bu kadar bedel almaya alıştırırsan onun kısa sürede nankörleşmesine sebep olursun. Ben Selim’in bu evlilik için senin kadar heyecanlı olduğunu düşünmüyorum.
- Bu düşüncen doğru değil Meltem. Selim’in işleri çok yoğun olduğu için hazırlık süreçlerine dahil olamıyor. Aslında o da evliliğimiz için çok heyecanlı.
Bu koşturmacayla günler, aylar geçti. Nihayet İpek’in hayallerindeki büyük gün geldi. Birçok akraba ve arkadaşlarının katılımıyla, lüks bir otelde gerçekleştirdikleri düğünlerinde çok eğlenmişlerdi.
Düğünün ertesi günü hemen balayına gittiler. Birkaç kıskançlık tartışmasıyla sonlanan balayının ardından eve dönüş vakti gelmişti. Selim arabayı park eder etmez, söylenmeye başladı.
- Ne gerek vardı bu kadar eşya götürmeye! Zaten yorgunluktan ölüyorum, şimdi kim taşıyacak bunları yukarı!
- Tamam hayatım, ben taşımana yardım ederim.
Selim eve girer girmez salondaki koltuğa uzandı. Televizyon kumandasını eline aldı. Günlerdir merakla beklediği futbol maçının karşısında yerini almıştı. İpek ise güçlükle taşıdığı valizleri boşaltmaya başladı.
Aradan sadece bir yıl geçti. Selim, işten geç saatlerde dönmeye ve birkaç günlük iş seyahatlerine çıkmaya başladı. İpek ile ilgilenmiyor, ihtiyacı olduğu anlarda bile eşinin yanında olmuyordu.
Selim ondan uzaklaştıkça, İpek Selim’in üzerine daha çok düşüyordu. Her akşam kocasının sevdiği yemekleri yapmaya özen gösteriyordu. Selim çoğu zaman akşam yemeklerine bile gelmiyordu. Birlikte zaman geçirmek istese de Selim çeşitli bahanelerle sanki İpek’den kaçıyordu. İpek sürekli bir şeylerden şikâyet eder hale gelmişti.
Yine seslerin yükseldiği bir akşam, İpek:
- Ben senin için neler yaptım! Seni hiç yormadım. Senin yapman gerekenleri bile ben yaptım. Hiç mi kıymeti yok bunların?
- Yapmasaydın, ben zorla mı yaptırdım!
- Ne oldu da bu kadar değiştin? Artık beni sevmiyor musun?
- Of, ne kadar da kafa ütüledin. Ben buyum! İşine geliyorsa böyle, gelmiyorsa işte kapı orada!
Duyduklarından sonra sinirleri bozulan İpek, hüngür hüngür ağlamaya başladı. Gözyaşları karşısında şefkat görmeyi beklerken, Selim elindeki televizyon kumandasını öfkeyle duvardaki saate fırlattı. Saatin camı etrafa dağıldı. Bağırıp çağırdıktan sonra kapıyı çarpıp çıktı.
Peki ne olmuştu da İpek ve Selim’in evliliği bu noktaya gelmişti? İpek, onlarca fedakarlığa rağmen bunları hak etmediğini düşünüyordu. Sahi, nerede yanlış yapmıştı? Selim’e bağımlı duruma geldiği bu ilişkiyi nasıl toparlayacaktı? Evliliğinin dengede olmadığının farkındaydı ve bitmemesi için bir şeyler yapması gerektiğini biliyordu. Ancak nasıl yapması gerektiği ile ilgili bir fikri yoktu.
O sırada yatak odasından gelen telefonun sesiyle yerinden kalktı. Arayan annesiydi, ağlayarak olanları ona anlattı. 40 yıldır evli olan annesi kızını dinledikten sonra:
- Mutlu bir evlilik, dengeli bir ilişki ancak iki kişinin de sorumluluklarını yerine getirmesiyle olur. Kocanın yapması gerekenleri sen yapmamalıydın, ona iyilik yapmamışsın. Selim bir erkeğin sorumluluklarını üstlenmeyi öğrenmeli. Sana değer vermesi için ona bedel ödetmelisin. Hiçbir şey birdenbire bozulmaz, bunu unutma. Birdenbire toparlanmasını da bekleme. Sabırlı ol kızım, yeter ki nasıl davranman gerektiğini öğren. Başı bir miktar zor olacak, ama sen tavırlarında net ol.
İçi ferahlamıştı İpek’in. Annesinin tavsiyelerini duymak onu rahatlatmıştı. Düğün hazırlıkları sürecinde annesi ve Meltem’in kendisine yaptıkları uyarılar aklına geldi. “Keşke onlara zamanında kulak verseydim, bu kadar üzüntü yaşamazdım” diye geçirdi içinden. Selim’in bu hale gelmesinin sebebinin kendi hatalarının sonucu olduğunu anlamıştı. Artık evliliğini toparlamak için nasıl davranması gerektiğini biliyordu.
***
Günümüzdeki bir çok evliliğin özeti olmuş. Annem de bana ‘kızım insan eye kıymet verir, emek verdiğine’ demişti. Bende o zamanlar anlamamıştım. Evliliğimin üzerinden yıllar geçince İpek’in benzeri öyküsünü yaşayınca annemin e demek istediğini o zaman anlamıştım. Umarım İpek evliliğini kurtarır. Maalesef ben bitirenlerden oldum.
YanıtlaSilBöyle gerçekçi bir paylaşım için tebrikler…
Ellerinize sağlık
YanıtlaSilİnsan bedel ödediği şeye değer verir. Evlat bile bu yüzden kıymetlidir anneye, babaya. Evlilik de o evlat gibi doğup büyür. Erkeğin de kadının da bedel ödemesidir onu kıymetli kılan..Çok güzel bir yazı olmuş ellerinize sağlık..
YanıtlaSilİnsan birdenbire bozulmadığı gibi birden bire de toparlanmaz. Hakikaten burada yasaya kurallara uygun davranmak önemli. Yani sebeplerini oluşturduktan sonra sonucu ALLAH'tan beklemek.. Bir de insanın aklına şu ayet geliyor. "Allah kuluna zulmetmez, insan kendi kendine zulmeder."(Yunus,44)
YanıtlaSilEmeğinize sağlık çok anlamlı bir yazı ❤️
Hiçbir şey aniden olmuyor gerçekten, bizim yapıp ettiklerinizi bir takım sonuçları oluyor. Ama yapıp ettiklerimizi değiştirerek sonuçlar da değişmiş oluyor. Yazı için teşekkürler 🍃 okurken aklıma başka başka yaşantılar geldi :)
YanıtlaSilSanki dejavu oldum. Ortak hatalar ortak sebepler ortak sonuçları oluşturuyor. Ama acı çekerken niye bana böyle oldu, ben bunu hak etmedim diyoruz? Oysaki neyi yapıp nelere sebep olduğumuzu bir bilsek ne güzel olurdu:) emeğinize sağlık.
YanıtlaSilÇok hayattan örnekler… Teşekkür ederiz… “Yapmasaydın, ben mi zorla yaptırdım?” kısmını okurken sanki kulaklarımda da duydum. İnsan ne kadar farklı da olsalar, benzer olaylara benzer tepkiler veriyorlar. Karşı çıkış cümle kalıpları bile aynı… 🍃
YanıtlaSilHer sorunun cevabı var aslında. Yeterki doğru tepkiyi verebilelim. Tabii sabır tahammül netlik gerekecek. Rabbim doğru tepki verenlerden eylesin.
Silİnsan birilerine iyilik yapayım derken nasıl da kötülük yapıyor farkında olmadan. Oysa hepimiz kendi sorumluluklarımızı yetkilerimizi bilip ona göre davransak birçok problemimizi de çözmüş oluruz
YanıtlaSilBedel hırsızı olduklarımızla dengeye gelmek nasip olsun inşallah kaleminize sağlık 🌸
YanıtlaSilbir çok bozulmuş evlilikteki ortak noktalar aslında. Çok güzrl gerçeklere deģinmişsiniz. emeklerinize sağlık
YanıtlaSilKeşke ilk söylenenler ilk söylediğinde anlaşılsa…
YanıtlaSilProblem netleşince çözümde netleşiyor...
YanıtlaSil